İLLİYET BAĞINI KESEN SEBEPLER
*Mert DEMİR
İlliyet bağı, özel hukukun nispeten soyut ve zorlu
konularından olup illiyet bağının varlığının belirlenmesi sorumluluğun
doğmasıyla doğrudan bağlantılıdır.  Bu
nedenle illiyet bağının hukuken hangi an başlayıp hangi an kesileceğinin
bilinmesi sorumluluğun tespiti açısından zorunludur. Çalışmanın amacı illiyet
bağını kesen sebeplerin diğer hukuki kavramlardan ayrıştırılarak doktrin ve
yargı kararları çerçevesinde açıklanmasıdır. Bu kapsamda konu iki bölümde
irdelenmiş olup ilk bölümde illiyet bağı kavramı incelenerek hukukumuzda
benimsenin uygun illiyet bağı teorisi açıklanmıştır. İkinci bölümde ise illiyet
bağını kesen; mücbir sebep, zarar görenin kusuru ve üçüncü kişinin kusuru
kavramları yargı kararlarından da yararlanılarak açıklanmıştır.
Anahtar Sözcükler: İlliyet Bağı, İlliyet Bağını Kesen Sebepler, Mücbir Sebep, Üçüncü Kişinin
Kusuru, Zarar Görenin Kusuru
1.2.        Mantıki (Felsefi) İlliyet. 3
1.3.        Uygun İlliyet Bağı Teorisi 4
2.      İLLİYET BAĞINI KESEN SEBEPLER.. 8
2.1.        İlliyet Bağını Kesen Sebeplere Genel Bakış. 8
2.2.1.          Mücbir Sebebin Unsurları 10
2.2.1.3.      Davranış Normunun veya sBorcun İhlali 11
2.2.2.          Mücbir Sebebin Hüküm ve Sonuçları 12
2.3.        Zarar Görenin Kusuru.. 13
2.4.        Üçüncü Kişinin Kusuru.. 14
a.g.e                : Adı Geçen Eser
BGE               : Enstcheidungen des schweizerischen
Bundesgerichts (İsviçre Federal Mahkemesi Kararları Resmi Külliyatı)
Bkz.                : Bakınız
E.                    : Esas
E.T.                : Erişim Tarihi
HD.                 : Hukuk Dairesi
JdT                 : Journal des Tribunaux
(Mahkemeler Gazetesi)
K.                   : Karar
m.                   : Madde
s.                     : Sayfa
T.                    : Tarih
TBK               : 6098 sayılı Türk
Borçlar Kanunu
TMK              : 4721 sayılı Türk
Medeni Kanunu
YHGK           : Yargıtay Hukuk Genel Kurulu
Haksız
fiil, Türk Borçlar Kanunu’nun 49 ve devamı maddelerinde düzenlenmiş olup haksız
fiilin unsurları; fiil, zarar, uygun illiyet bağı ve kusurdur. Çoğu zaman
fiili, zararı yahut kusuru tespit etmek nispeten daha kolaydır. Ancak birden
fazla sebebin bir araya gelmesi halinde veya mücbir sebebin, zarar görenin ya da
üçüncü kişilerin kusurlu fiillerinin zararla sebebin arasına girmesi durumunda
illiyet bağının varlığının tespiti zorlaşmaktadır. Bu noktada zarar verenin
sorumluluğunun doğup doğmadığının tespiti için illiyet bağı hakkında ortaya
konulan teorilerin bilinmesi önem arz etmektedir.
Mantıki
illiyet bağına göre zararlı sonucu meydana getiren bütün sebeplerle sonuç
arasında illiyet bağı vardır. Ancak bu görüş illiyet bağının sınırlarını
hakkaniyete aykırı olarak genişletmekte ve sebep ile zarar arasındaki irtibatı
zayıflatmaktadır. Doktrinde ve yargı kararlarında benimsendiği üzere
hukukumuzda “uygun illiyet bağı” teorisi benimsenmiştir. Ancak bazı hallerde
uygun illiyet bağının kesilmesi de mümkündür. Doktrinde kabul edildiği üzere mücbir
sebep, zarar görenin kusuru ve üçüncü kişinin kusuru uygun illiyet bağını kesmektedir.
Bu bağlamda tezimizin amacı; başta illiyet bağı kavramını ve uygun illiyet bağı teorisini açıklamak, illiyet bağını kesen sebeplerin tartışmalı konularının doktrin ve yargı kararları doğrultusunda ortaya koymak ve bu noktadaki görüşümüzün bildirilerek literatüre katkı sunulmaktır. Bu kapsamda inceleme iki bölümden oluşmakta olup ilk bölümde “İlliyet Bağı” kavramı incelenmiş ikinci bölümde ise “İlliyet Bağını Kesen Sebepler” incelenmiştir.
1.1. İlliyet Bağı Kavramı
Meydana
gelen zararla, zarara neden olan olay veya davranış arasındaki sebep-sonuç
ilişkisine illiyet bağı denir[1].  Hukuki sorumluluğu doğuran unsurlar arasında
illiyet bağı büyük önem taşır. İlliyet bağı sorumluluk hukukunun temel şartı
olup illiyet bağının yokluğu halinde zarar verinin sorumluluğu doğmaz. 
İlliyet
bağı sorumluluğun her türü için aranan bir şarttır. Buna göre borcun veya
sorumluluğun dayanağının sözleşme dışı, sözleşme sorumluluğu, kusur
sorumluluğu, kusursuz sorumluluk ya da tehlike sorumluluğu olmasının bir önemi
yoktur. Hukuki sebep ne olursa olsun illiyet bağının varlığı mutlaka aranacaktır[2]. Ancak kusursuz sorumluluk
hallerinde sorumluluğun doğması için “kusur” aranmadığından kusur sorumluluğuna
nazaran bu halde illiyet bağı daha önemlidir. Zira burada sorumluluğun doğması
için fiil ile zarar arasında sebep-sonuç ilişkisinin bulunması yeterlidir. Bu
nedenle doktrinde kusursuz sorumluluğa “sebep sorumluluğu” da denilmektedir[3].
Hukuken
illiyet bağının varlığının tespiti için öncelikle mantık kurallarına göre sebeple
sonuç arasında bağ bulunup bulunmadığı tespit edilecektir[4]. Ardından sebeple-sonuç
arasındaki olan bağın hukuken kabul edilebilir olup olmadığı ve tazmin borcu
doğurup doğurmayacağı tartışılacaktır. 
Bir
tazminat yargılamasında nedensellik bağının bulunduğuna ilişkin delilleri zarar
gören taraf göstermeli uygun nedensellik bağının bulunup bulunmadığını ise TMK
m.4 hükmüne göre hâkim takdir etmelidir[5]. Takdir hakkı hâkimde olmasına
rağmen kusursuz sorumluluk hallerinde sorumluluğu doğuran olayla zarar
arasındaki nedensellik bağının varlığının adi karine olarak kabulü
gerekeceğinden bunun aksini ispat yükü zarar veren kişi üzerinde olacaktır[6].
İlliyet
bağının nerede başlayıp nerede kesilmesi gerektiği noktasında bazı teoriler
ortaya konulmuştur. Buradaki temel amaç tazmin borcunun doğması için gerekli
veya yeterli olan illiyet derecesini belirleyerek illiyet bağını bir noktada
sınırlandırmaktır[7].
Hukukumuzda benimsenin teori “uygun illiyet bağı teorisidir” Ancak uygun
illiyet bağını açıklamadan önce mantıki (felsefi) illiyete değinmekte fayda
vardır.
1.2. Mantıki (Felsefi) İlliyet
Mantıki
illiyet, felsefi bir kavram olup bu görüşe göre sonucu meydana getiren
şartlardan her biri sebep adını alır. Buna göre her olay başka bir olayın
sonucudur ve zararın doğmasına kadar ilerleyen süreçte meydana gelen tek tek tüm
olaylar zinciri ile sonuç arasında illiyet bağı vardır.
Örneğin;
(A), (B)’ye hakaret etmiş ve (B) heyecan ve öfke nedeniyle kalp krizi
geçirmiştir. Burada (A)’nın hakareti ile (B)’nin kalp krizi geçirdiği
muhakkaktır. Ancak hukuken (B), (A)’dan tedavi masraflarını isteyebilecek
midir? 
Diğer
bir örnekte: (A), (B)’yi bıçakla öldürdüğü sırada yoldan geçen (C), (B)’nin
bıçaklanmasına ve ölümüne tanık olmuştur. (C) olayın yarattığı şok etkisi ile
psikolojik olarak rahatsızlanmış, rahatsızlığını nedeniyle tedavi olmuş bu
süreçte işine gidememiş işini kaybetmiştir. (C) bu durumda şok nedeniyle uğradığı
kazanç kaybını ve tedavi masraflarını (A)’dan isteyebilecek midir?
Bir
başka örnekte taksiyle havaalanına giden (A)’nın, yoldaki kaza nedeniyle
uçağını kaçırması ardından diğer uçağa binmesi ve bindiği uçağın düşmesi sonucu
ölmesi olayında trafik kazası olmasaydı (A)’nın uçağına yetişeceği dolayısıyla
hayatta kalacağı mantıki nedensellik çerçevesindeki akıl yürütmenin sonucudur.
Buna göre (A)’nın ölümü ile trafik kazası arasında mantıki illiyet bağı
bulunmaktadır. Ancak (A)’nın mirasçıları kaza yaparak (A)’nın gecikerek
ölmesine sebebiyet veren kimselerden tazminat isteyebilecek midir?
Örneklerden
de açık olduğu ilk sebebin gerçekleşmemesi üzerine son sonuç meydana
gelmeyecektir. Buna göre ilk sebeple (hakaret, bıçaklama, trafik kazası)
meydana gelen son netice arasında mantıksal olarak illiyet bulunmaktadır. Ancak
böyle bir akıl yürütmenin zararla fiil arasındaki irtibatı giderek zayıflattığı
ve sorumluluğun hukuken takdiri noktasında uygun olmayan sonuçlar doğuracağı ortadadır.
Bu nedenle illiyet bağının bir noktada sınırlanması adına bazı görüşler ortaya konulmuştur.
Bugün Türk, İsviçre ve Alman hukukunda hâkim teori; uygun illiyet bağı
teorisidir. 
1.3. Uygun İlliyet Bağı Teorisi
Uygun
illiyet bağı teorisinin sorumluluğu kurma ve sınırlama işlevi vardır. Bu
nedenle sorumluluğun tespiti açısından hakkaniyete uygun neticeler vermektedir.
Eren,
uygun illiyet bağının tanımını: “Somut olayda gerçekleşen türden bir sonucu,
olayların normal akışına ve hayat tecrübelerine göre, niteliği ve ana temayülü
itibariyle meydana getirmeye genel olarak elverişli olan veya bu türden bir
sonucun gerçekleşme ihtimalini objektif olarak artırmış bulunan zorunlu şart
ile söz konusu sonuç arasındaki bağa uygun illiyet bağı denilir” şeklinde yapmaktadır[8].
Tandoğan
ise uygun illiyet bağını: “Fiil,
mahiyeti itibariyle hadiselerin mutad cereyanına ve hayat tecrübelerine göre
husule gelmiş olan zarar nev’inden bir zararı tevlide salih ise o fiille zarar
arasında uygun illiyet rabıtası mevcuttur. Başka bir deyimle zararlı netice
tipik mahiyeti itibariyle fiile uygun olmalı, onun uygun neticesi olarak
görünmelidir.” şeklinde
tanımlamaktadır[9].
            İsviçre Federal Mahkemesine göre
ise; “bir olayla sonuç arasında uygun
illiyet bağının bulunması, olayların olağan akışına ve hayat tecrübesine göre
olay o türden bir sonuç yaratmaya elverişli bulunmasına, bu yüzden de bu
olaydan o sonucun doğmasına genel olarak uygun görülmesine bağlıdır” denilmiştir[10].
            Yargıtay’ın kökleşmiş kararlarında
da: “Bir olay hayattaki genel denemelere ve olayların tabi akışına göre
diğer bir olayı meydana getirmeye elverişli bulunur, diğer bir deyimle olayın
ortaya çıkması görünüşte söz konusu diğer bir olayın meydana gelmiş olmasıyla
kolaylaşmış bulunursa, ilk olay, uygun sebep ve sonuç ölçüsüne göre ikincisinin
nedeni sayılır” denilmektedir[11].
Tanımlardan
çıkarılacağı üzere sorumluluk gerektiren fiilden doğan zararın o davranışın
uygun (normal, beklenen) bir sonucu olması halinde uygun nedensellik bağı söz
konusu olacaktır[12].
Burada failin sonucu öngörebilmesinin önemi yoktur. Önemli olan objektif olarak
fiilin o zararı meydana getirebileceğinin olayların normal akışına göre kabul
edilmesidir[13].
Yüksek
mahkeme kararlarına yansıyan bir olayda: ilk derece mahkemesi bir arsa
üzerinden bulunan cam parçalarını alarak başka kimseye fırlatmak suretiyle
diğer kişiyi yaralayan kişiyle beraber arsaya camları koyan kişinin de yaralama
fiilinden sorumlu olduğuna karar vermiştir. Bunun üzerine Yargıtay, fiilin
mahiyeti itibariyle olayların olağan akışı ve genel yaşam deneyimine göre
meydana gelmiş olan zararla arsa cam koyan kişinin eylemi arasında illiyet bağı
olmadığına hüküm getirerek ilk derece mahkemesinin kararını bozmuştur[14]. Karara katılmaktayız
zira bir arsaya cam bırakılmasının olağan, beklenen ve uygun sonucu olarak bir
başka kişinin yaralanması hayatın olağan akışı “uygun” bir sonuç değildir. 
Bir
başka olayda davalı aracını trafik kurallarına aykırı olarak kaldırıma park
etmiş davacı ise baston yardımıyla kaldırımda yürümekte iken davalı aracını
çalıştırmış ve o sırada civarda bulunan üçüncü kişinin davacıyı aracın
çarpacağı noktasında uyarması üzerine davacı telaşa kapılarak düşerek
yaralanmıştır. İlk derece mahkemesi davalının aracı çalıştırmasıyla davacının
yaralanması arasında illiyet bağı kurarak davalıyı sorumlu tutmuştur. Özel daire
bu kararı bozmuş ancak ilk derece mahkemesi karara direnmiştir. Yargıtay Hukuk
Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlıkta “davalının
tutumu ile davacının düşüp yaralanması arasında uygun illiyet bağı yoktur”
diyerek ilk derecek mahkemesinin kararını bozmuştur[15]. Zira hayatın olağan
akışında bir kişinin salt arabasını çalıştırması durumu diğer bir kişinin yaralanması
sonucuna vücut vermez.
            Sorumluluğu doğuran şartlar
içerisinde zararlı sonucu meydana getiren uygun şartın hangi âna ve ölçütlere göre
tespit edileceği noktasında doktrinde: sübjektif olarak önceden tahmin, objektif
olarak önceden tahmin ve objektif olarak sonradan tahmin görüşleri iler
sürülmüştür.
            Hâkim olan görüş “objektif olarak
sonradan tahmin” görüşüdür. Bu görüşe göre illiyet bağının varlığının
tespitinde sorumluluğu doğuran olay veya şartlar önceki duruma göre değil sonraki
duruma göre değerlendirilmelidir[16]. Daha açık bir ifadeyle sadece
davranışta bulunan kişi yönünden davranışın işlendiği sıradaki bilinebilir (sübjektif
tahmin görüşü) ve öngörülebilir şartlar değil sonradan öğrenilen şartlar da
makul ve normal bir kişi yönünden objektif açıdan (objektif tahmin görüşü) bilinebilir
şartlar da bu halde değerlendirilecektir[17]. Zira faalin, zarar
görenin sübjektif durumunu önceden öngörememesi durumu illiyet bağıyla ilgili
değildir. Bu durum kusur durumuyla ilgilidir[18]. Bu nedenle zarar verenin
önceden öngörmediği ancak sorumluluğu doğuran olayın kolaylaştırdığı sonradan
meydana gelen olaylardan da zarar veren sorumlu olacaktır. Buna karşılık insan
bilgisi dışında kalan durum ve şartlar illiyet bağının tespitinde dikkate
alınmamalıdır[19].
Objektif
sonradan tahmin görüşü zarar veren tarafından önceden öngörülemeyen şartları da
dikkate alarak sorumluluğu genişlettiğinden somut olay uygulamasında TMK m.2
hükmüne göre denetime tabi tutulmalıdır[20]. 
            Yargıtay’a yansıyan bir olayda: (B) kullanmakta
olduğu bisiklet ile (A)’ya çarparak (A)’nın ölümüne sebebiyet vermiştir. Yapılan
incelemede ölümün (A)’nın kalbinde bulunan tümör nedeniyle kan dolaşımı
yetersizliğinden olduğu anlaşılmıştır. İlk derece mahkemesi çarpma ile ölüm
arasında nedensellik bağını kabul etmeyerek davanın reddine karar vermiştir.
Yargıtay ise “ (…) bilim alanında yer verildiği üzere halen hakim olan
görüşe göre, sonucun meydana gelmesinden sonra bilinebilecek şartları göz önüne
almalı ve böylece ölüm sebebini açıklayan rapor ışığı altında ölümün çarpma
olayının (uygun sebep ve sonuç ölçüsüne göre) sonucu olduğu kabul edilmelidir”
diyerek objektif sonradan tahmin edilebilirlik görüşünü kabul etmiş ve illiyet
bağının varlığını kabul ederek tazminatın takdirinde TBK m.51 hükümlerinin
dikkate alınması gerektiğine işaret etmiştir[21].
Biz de hâkim görüşü paylaşmaktayız. Zira zarar verenin, zarar görenin sübjektif şartlarını ön göremeyecek durumda olması kusur durumunun takdirinde dikkate alınacaktır. İlliyet bağı ise kusur varlığının üstünde bir koşul olup sebep sonucu meydana gelen ve bu sebebin kolaylaştırdığı her netice ile fiil arasında sebep-sonuç ilişkisinin varlığı kabul edilmelidir. İlliyet bağının varlığı sabit bulunması durumunda ise somut olayın koşullarına göre tarafların durumu kusuru etkileyeceğinden bu husus hakimce indirim sebebi olarak dikkate alınacaktır.
2.      İLLİYET BAĞINI KESEN SEBEPLER
2.1.
İlliyet Bağını Kesen Sebeplere Genel Bakış
Bazı
hallerde sebep ile zararlı sonuç arasındaki bağın çeşitli nedenlerle uygun
olmaması mümkündür. Buna doktrinde “illiyet bağının yokluğu” denilmektedir[22]. Sebeple sonuç arasındaki
uygunsuzluk iki şekilde ortaya çıkabilir birincisi “uygunluğun yokluğu”dur. Bu
durumda sebeple sonuç arasında sadece mantıki illiyet bağı olup uygun illiyet
bağı şartlarını taşımadığından hukuki sorumluluk doğurmaz[23].
Sebep
ile zarar arasında çıkan uygunsuzluğun ikinci şekli ise “illiyet bağının
kesilmesi”dir. Önemle belirtmek gerekir ki doktrinde “nedensellik bağının
kesilmesi” kavramı mecazi anlamda kullanılmaktadır. Zira illiyet bağının
kesildiği söylenen hallerde sebep ile netice arasında uygun illiyet bağı asıl
olarak hiç kurulmamıştır. Nitekim ikinci sebep olaya etkisi ve yoğunluğu
itibariyle ilk sebebi arka plana itmiş olduğundan ilk sebeple zarar arasında
illiyet bağı oluşmayacaktır. Bu nedenle illiyet bağının “kesilmesi” de söz
konusu olmaz[24].
İsviçre
Federal Mahkeme’sinin de belirttiği üzere, “esasen
nedensellik bağının kesilmesi mümkün değildir zira uygun nedensellik bağı ya
yoktur ya da diğer ortak sebeplere rağmen mevcuttur ve kesilememiştir[25]”. Bununla beraber pratik olduğu için
bu ifadeyi kullanılmaya devam etmektedir. Bu nedenle biz de anlatımlarımızda “illiyet
bağının kesilmesi” terimini kullanacağız.
Uygun
nedensellik bağının yokluğunda sebeple zarar arasında uygun neden-sonuç
ilişkisi bulunmamaktadır. Ancak illiyet bağının kesilmesi durumunda açıklandığı
üzere ilk sebep, gerçekleşen türden bir sonucu doğurmaya elverişli iken ortaya
çıkan yeni bir sebep o kadar yoğundur ki ilk sebebi arka plana atar ve onu
somut olayda elverişsiz hale getirir[26]. Doktrinde zarar görenin
ağır kusuru, üçüncü kişinin ağır kusuru ve mücbir sebep nedensellik bağını
kesen sebepler olarak kabul edilmektedir[27]. Nedensellik bağının
kesilebilmesi için bunların zararın ortaya çıkmasında açık ve yoğun etkisinin
varlığı şarttır[28].
2.2.
Mücbir Sebep
İlliyet
bağını kesen ve zarar göreni sorumluluktan kurtaran ilk sebep mücbir sebeptir.
Mücbir sebebi başlıca iki teori açıklamaktadır. Bu teoriler objektif ve
sübjektif teorilerdir. Subjektif teoriye göre sorumlu veya borçlu kişi esas
alınmalıdır. Bu teoriye göre, beklenmedik bir halin mücbir sebep olarak
nitelendirilebilmesi için mevcut duruma göre objektif özen gösterilse dahi
zararın önlenmesi mümkün olmamalıdır.  Hâkim
teori olan objektif teoriye göre ise gerçekleşme tarzı ve yoğunluğu itibariyle
olayların normal akışına göre beklenmedik halleri açık bir şekilde aşan,
kaynağını sorumlunun işletme alanı ve faaliyeti dışında bulan her olayı mücbir
sebep olarak kabul etmektedir[29].
Doktrin
ve uygulamayı doğrultusunda mücbir sebebi şu şekilde tanımlamak mümkündür: Sorumlu
veya borçlunun faaliyet ve işletmesi dışında meydana gelen, genel bir davranış
normunun ya da borcun ihlaline kaçınılmaz bir şekilde yol açan öngörülmesi ve
karşı konulması mümkün olmayan olağanüstü olaydır[30]. Federal Mahkemeye göre; “eğer kişinin bizzat kendisi tarafından
alınabilecek tedbirler olayı ve sonuçlarını engelleyebilecek durumdaysa mücbir
sebep oluşmaz. Çünkü mücbir sebep olağanüstü ve öngörülemez, borçluyla ilgisiz,
önlenemez bir güçte dışarıdan gelen bir olaydır[31]”.
2.2.1.      Mücbir Sebebin Unsurları
2.2.1.1. Bir Olay
Mücbir
sebep, nadir olarak vukuu bulan zorunlu veya zorlayıcı olaylardır[32]. Mücbir sebep doğal,
sosyal veya hukuki bir olay olabileceği gibi insana bağlı bağlı beşerî bir
olay, bir davranış da olabilir[33]. Yıldırım düşmesi, deprem[34], kasırga doğal
olaylardandır. Savaş[35], darbe, salgın hastalık, ihtilal,
isyan[36] ise beşerî olaylardır.
Siyasi amaçla yapılan genel grev[37] sosyal bir olay olup
ithalat ve ihracat yasaklamaları, sınırların kapatılması hukuki olaya örnek
gösterilebilir[38].
Ancak yolun buzlu veya dolgusunun kaygan olması, çok kısa bir süre önce
tarladan yola çıkan bir traktörün yolu tehlikeli bir şekilde çamurlaması, yoğun
sis, göz kamaştıran güneş, görülmemiş şiddette yağmur ve dolu, kar ve gibi olaylar
önceden hesaba katılabilecek olay olduğundan mücbir sebep olarak kabul edilmemiştir[39]. 
Hâkim
görüşe göre mücbir sebep kavramı mutlak değil nispi bir kavramdır[40]. Buna göre karşı koyamama
ve öngörememe hali sorumlu kişinin işletmesinin veya faaliyetinin mümkün
kıldığı tehlikelerin niteliğine göre değerlendirilecektir[41]. Örneğin bir arabanın
üzerine düşen yıldırım mücbir sebep iken bir uçağa isabet eden yıldırım mücbir
sebep olmaz. Zira araba üzerine yıldırım düşmesinin öngörülemez olduğu
mutlakken bir uçağa yıldırım düşmesi faaliyetin niteliğine göre olağan bir
tehlike olduğundan bu durumunda öngörülemezlik halinin olduğundan bahsedilemez.
Keza deprem bölgesinde yapılan bir nükleer santralde gerekli önlemlerin
alınmaması sonucu deprem nedeniyle sızıntı meydana gelirse burada da mücbir
sebep olgusundan söz edilemeyecektir. Çünkü faaliyete bağlı tehlikenin
yoğunluğu bariz olup bu neviden bir tesisin deprem bölgesinde inşası ve zararın
doğması halinde mücbir sebepten söz edilemeyecektir. Bu nedenle mücbir sebep
olarak örnek verilen hadiselerin olayın durumuna göre değerlendirilerek takdir
edilmesi gerekir. Yıldırım düşmesi, deprem, ihtilal gibi hadiselerin kategorik
olarak mücbir sebep olarak kabulü mümkün değildir.
2.2.1.2. Haricilik
Mücbir
sebep, zarar verenin faaliyet ve işletmesi dışında kalan bir olay olmalıdır. Bu
hali ile de “beklenmedik halden” ayrılmaktadır. İsviçre Federal Mahkemesi bir
kararında açıkça hariciliği kabul etmiştir. Karar göre “mücbir sebebin mevcut
olabilmesi için olayın davalı teşebbüsün işletme alanı dışında doğması gerekir”
denilmiştir[42].
Buna göre zarar verici olay işletmeden kaynaklanmamalı ve olayın meydana gelişi
ile işletme arasında bir bağlantı olmamalıdır. Bu nedenle mücbir sebep kaynağını,
sorumlunun işletme ve sorumluluk alanı dışında bulmalıdır[43].
2.2.1.3. Davranış
Normunun veya Borcun İhlali
Mücbir
sebep nedeniyle zarar veren bir davranış normunun veya sözleşmeden doğan bir
borcu ihlal etmiş olmalıdır. 
2.2.1.4. İlliyet Bağı
Mücbir sebep, haksız fiilin veya borca aykırılığın uygun sebebi olmalıdır. Başka bir anlatımla mücbir sebeple normun veya sözleşmenin ihlali arasında uygun illiyet bağı bulunmalıdır. Eğer mücbir sebep teşkil eden bir olay borcun ifasını etkilemeyecekse ve haksız fiil yönünden bir değişiklik meydana getirmiyorsa bu durumda borçlunun mücbir sebep nedeniyle sorumluluktan kurtulduğundan söz edilemez.
2.2.1.5. Kaçınılmazlık
Mücbir
sebep, kaçınılmaz bir şekilde bir davranış normunun veya borcun ihlaline yol
açmalıdır. Kaçınılmazlık kavramı mücbir sebep yönünden karşı konulamazlık ve
önlenemezlik kavramlarını da kapsamaktadır[44].
Kaçınılmazlık
mutlak olmalıdır. Bundan maksat kaçınılmazlığın teknik ve bilimin o anki
verilerine göre mevcut her türlü önlem alınsa her türlü özen gösterilse bile
ihlalin ve zararlı sonucun hiç kimse tarafından önlenememesidir[45]. Alının her türlü tedbire
rağmen mücbir sebep teşkil eden olayın sonuçları önlenemez ise kaçınılmazlık
söz konusudur. Bu nedenle kaçınılmazlık unsuru değerlendirilirken kişinin
sübjektif durumu dikkate alınmaz. 
2.2.1.6. Öngörülemezlik
Bir
diğer unsur öngörülemezliktir. Öngörülemeyen husus olayın kendisi değildir,
olayın doğuracağı sonuçtur[46]. Buradaki öngörülemezlik
kaçınılmazlığı ilişkin olduğu ölçüde göz önünde tutulmalıdır.
2.2.2.       Mücbir Sebebin Hüküm ve
Sonuçları
Mücbir
sebep kural olarak sorumlu kişinin kusurunu bertaraf eder ve zarar veren
sorumluluktan kurtulur. Örneğin A, B’yi ölümünü meydana getirecek şekilde yaralıyor
fakat B yaranın etkisiyle ölmeden önce deprem oluyor ve duvarın üzerine
çökmesiyle ölüyor. Burada birinci sebep (yaralama) ile meydana gelecek zarar
(ölüm) ikinci sebep (deprem) tarafından daha önce meydana geldiği için A ölüm
olayından sorumlu olmaz. Sadece vücut bütünlüğünü ihlalden dolayı sorumlu olur[47].
2.3. Zarar Görenin Kusuru
İlliyet
bağını kesen bir diğer neden zarar görenin kusurudur. Bu durumda zarar verenin
gerçekleştirdiği ilk olay zararı doğurmaya elverişli iken zarar görene
yükletilebilecek tam kusurlu bir davranış bu ilk olayı ikinci plana atmış ve
zararlı sonucu tek başına doğurmuş olmalıdır.[48] Yani bu halde zarar,
zarar veren gibi görünen kimsenin kusurlu eylemi veya ihmali ile değil doğrudan
doğruya mağdurun eylemi ile başlatılmalıdır[49]. Zarar görenin kusurunun
illiyet bağını kesmesi TMK m.2 hükmüne dayanmaktadır. Buna göre hiç kimse kendi
kusuruyla ve kendisine karşı meydana getirmiş olduğu bir zararı başkasına
yükleyemez[50].
Örneğin
(A) otomobile (B)’ye çarpıyor. Burada çarpma ve zarar arasında uygun illiyet
olduğu açıktır. Ancak olayda (A)’nın hiçbir kusuru yoktur. Zira (B) intihar
kastıyla kendisini otomobilin önüne atmıştır. Zarar görenin kusur nedeniyle (A)’nin
fiili ile zarar arasındaki illiyet bağı kesilmiştir. Bir başka örnekte Federal
Mahkeme, sarhoş bir yayanın aniden yola çıkması ile otomobil çarpması sonucu
yaralanmasında zarar görenin kusuru nedeniyle illiyet bağının kesildiğini kabul
etmiştir[51].
 Yine bir yolcunun aniden demiryoluna
fırlaması durumunda illiyet bağının kesildiği kabul edilmiştir[52].
Görüleceği
üzere zarar görenin kusurlu davranışı öyle bir yoğunluk ve ağırlık
kazanmaktadır ki zarar verenin sorumlu olduğu olay artık uygun sebep olarak zararlı
sonucun uygun sebebi olmaktan çıkmaktadır[53]. Bunun sonucunda ise
zarar verenin sorumluluğu ortadan kalkmaktadır.
Eğer
zarar görenin kusuru illiyet bağını kesmemişse sadece zararlı sonucun doğmasına
katkıda bulunmuşsa ortak illiyetten bahsedilir. Bu durum yalnızda tazminattan
indirim sebebi olur[54].
Üçüncü
kişinin ağır kusurlu fiili nedensellik bağını kesecek nitelikte ve yoğunlukta
ise zarar veren sorumluluktan kurtulur. Üçüncü şahıs kavramı zarar gören ile
zarar veren ve bunların davranışlarından sorumlu olduğu kişiler dışında kalan kimseleri
ifade eder[55].
Üçüncü
kişinin kusurunun nedensellik bağını kesebilmesi için fiilinin zarar verenin
kusuruna kıyasla daha nitelikli ve yoğun olmasıyla beraber zararlı sonucun tek
ve münhasır sebebi olarak görülmelidir[56]. 
Örneğin
bir araç sürücüsünün yaraladığı yaya kan kaybından kaldırıldığı hastanede
sağlık personelinin yanlış veya eksik müdahalesi sonucu ölmüşse araç sahibinin
fiili ile ölüm arasındaki illiyet bağı hastane personelinin kusurlu davranışı
kesildiğinden araç sahibi ölümden değil yalnızca vücut bütünlüğünü ihlalden
sorumlu olacaktır.
Başka
bir örnekte A, B’nin atını öldürmek amacıyla zehir vermiştir. Ancak at henüz
ölmeden C, ata ateş ederek öldürmüştür. Bu durumda A atın ölmesinden sorumlu
tutulamaz zira onun fiili ile zararlı sonuç arasındaki illiyet bağı kesilmiştir[57].
Üçüncü
kişinin kusuru illiyet bağını kesecek yoğunlukta değilse, diğer sebeplerle
birlikte sonucu doğurabilecek nitelikte ise birlikte illiyet söz konusu olur ve
bu halde illiyet bağı kesilmez.
Bazı
işletmeler vardır ki bunların arz ettiği tehlike çok büyük olduğu için üçüncü
kişinin kusuru hiçbir zaman illiyet bağını kesecek yoğunluğa erişemez. Bu
nedenle büyük tehlike arz eden işletmelerin sorumluluğu üçüncü kişinin kusur
ile kesilmez. Uçak işletmesinde, atom tesislerinde durum böyledir[58]. Buna göre üçüncü kişi
tarafından uçağa bomba konularak uçak düşürülse dahi uçak işletmesi
sorumluluktan kurtulamaz. Zira böyle bir kazada uçak işletmesine özgü tipik bir
tehlike gerçekleşmiş olur. 
Belirtiğimiz
üzere mantıki illiyet zararı meydana getiren sebeplerin tümü olup mantıkî illiyetin
sorumluluğa esas alınması mümkün değildir. Zira hiçbir kişi zararlı sonuçları
meydana getiren sebeplerin tamamını gerçekleştiremez. Her zarar, mantık ve
felsefe kurallarına göre uzayıp giden bir sebepler zincirinin sonucudur. Bu
nedenle zarar verenin sorumluluğunun kapsamını belirleyebilmek için “uygun
illiyet bağı” teorisi ortaya konulmuş olup bu teori doktrin ve yargı
kararlarınca benimsenmiştir. Bu teoriye göre hâkim olağan hayat tecrübelerine
göre sebebin sonucu meydana getirmeye elverişli olup olmadığını takdir
edecektir.
İlliyet
bağının sınırlanması hakkaniyet gereği olup uygun illiyet bağı teorisinde, bir
sebebin sonucu meydana getirmeye elverişli olması her zaman zarar veren
aleyhine sorumluluk doğurmayacaktır. Doktrinle açıklanıp yargı kararlarıyla da
desteklendiği üzere mücbir sebep, zarar görenin kusuru ve üçüncü kişinin kusuru
halinde ilk sebeple sonuç arasındaki illiyet bağı kesilmektedir. Mücbir sebep,
kendi özel koşullarına göre değerlendirilecek olup zarar görenin kusur ve
üçüncü kişinin fiilinde illiyet bağını kesecek yoğun bir eylemin bulunması
aranmaktadır. “Yoğunluk” unsuru da her halde hâkim tarafından takdir
edilecektir. 
İlliyet
bağı ve illiyet bağını kesen sebepler Borçlar Hukuku’nun soyut nitelikli bir
konusu olup çalışmamızda yargı kararları ve örneklerle somutlaştırarak görüşlerimizi
ortaya koyduk. Her halde illiyet bağı unsuruna ihtiyatla yaklaşarak neticeye
varılması gerektiği kanaatindeyiz.
KİTAPLAR
Antalya, Gökhan: Borçlar Hukuku Genel Hükümler Cilt
V/1, 2, 2. Baskı., Ankara, Seçkin Yayınevi, 2019.
Atamer, Yeşim M: Haksız
Fiillerden Doğan Sorumluluğun Sınırlandırılması, İstanbul, Beta Yayınevi,
1996.
Deschenaux, Henri, Pierre
Tercier: Sorumluluk hukuku, Ankara, Kadıoğlu Matbaası, 1983.
Eren, Fikret: Borçlar
Hukuku Genel Hükümler, 25. Baskı., Ankara, Yetkin Yayınevi, 2020.
Eren, Fikret: Sorumluluk
Hukuku Açısından Uygun İlliyet Bağı Teorisi, Ankara, Sevinç Matbaası, 1975.
Hatemi, Hüseyin, Emre
Gökyayla: Borçlar Hukuku Genel Hükümler, 4. Baskı., İstanbul, Vedat
Kitapçılık, 2017.
Karahasan, Mustafa Reşit:
Sorumluluk Hukuku, İstanbul, Beta Yayınları, 1995.
Karahasan, Mustafa Reşit:
Sorumluluk ve Tazminat Hukuku, Ankara, Sevinç Matbaası, 1981.
Kılıçoğlu, Mustafa: Tazminat
Hukuku, 6. Baskı., Ankara, Bilge Yayınevi, 2016.
Koşar, Günhan: “Haksız
Fiil Sorumluluğunda Kusur ve Etkisi”, Hacettepe Üniversitesi, 2019.
Oğuzman, Kemal, Turgut
Öz: Borçlar Hukuku Genel Hükümler, 10. Baskı., İstanbul, Vedat
Kitapçılık, 2013.
Reisoğlu, Sefa: Borçlar
Hukuku Genel Hükümler, 25. Baskı., İstanbul, Beta Yayınevi, 2014.
Tandoğan, Haluk: Kusura
Dayanmayan Sözleşme Dışı Sorumluluk, Ankara, Turhan Kitabevi, 1981.
Tandoğan, Haluk: Türk
Mes’uliyet Hukuku, Ankara, Ajans Türk Matbaası, 1961.
Tekinay, Sulhi vd.: Tekinay
Borçlar Hukuku Genel Hükümler, 7. Baskı., İstanbul, Filiz kitabevi, 1993.
Tunçomağ, Kemal: Türk
Borçlar Hukuku Cilt I: Genel Hükümler, İstanbul, Sermet Matbaası, 1976.
TEZLER
Koşar, Günhan: “Haksız
Fiil Sorumluluğunda Kusur ve Etkisi”, Hacettepe Üniversitesi, Sosyal Bilimler
Enstitüsü, Doktora Tezi, 2019.
İNTERNET KAYNAKLARI
Yargıtay 4. HD. 02.11.1993 T. 7276 E.
12397 K. (https://www.sinerjimevzuat.com.tr/kullaniciGiris.jsf?dswid=-7567) 
Yargıtay 4. HD. 1980/14082 E. 1981/217 K. 16.01.1981 (https://www.sinerjimevzuat.com.tr/kullaniciGiris.jsf?dswid=-7567)
[1] Fikret Eren, Borçlar Hukuku Genel
Hükümler, 25. Baskı, Ankara, Yetkin Yayınevi, 2020, s. 561; Fikret Eren, Sorumluluk Hukuku Açısından Uygun İlliyet
Bağı Teorisi, Ankara, Sevinç Matbaası, 1975, s. 1; Sefa Reisoğlu, Borçlar Hukuku Genel Hükümler, 25.
Baskı, İstanbul, Beta Yayınevi, 2014, s. 175.
[2] Eren, Genel Hükümler, s.
561.,
[3] Eren, Genel Hükümler., s. 561.
[4] Kemal Tunçomağ, Türk Borçlar Hukuku
Cilt I: Genel Hükümler, İstanbul, Sermet Matbaası, 1976, s. 448.
[5] Kemal Oğuzman, Turgut Öz, Borçlar
Hukuku Genel Hükümler, 10. Baskı, İstanbul, Vedat Kitapçılık, 2013, s. 45.
[6] Gökhan Antalya, Borçlar Hukuku
Genel Hükümler Cilt V/1, 2, 2. Baskı, Ankara, Seçkin Yayınevi, 2019, s.
278.
[7] Tunçomağ, s. 449.
[8] Eren, Genel Hükümler, s.
565.
[9] Haluk Tandoğan, Türk Mes’uliyet
Hukuku, Ankara, Ajans Türk Matbaası, 1961, s. 77.
[10] BGE 95 II 107 Aktaran: Eren, Genel Hükümler, s.
566.
[11] YHGK 09.04.1964 T. 538; YHGK 24.06.1964 T. 508/D-4 E. 48 İK
Aktaran: Mustafa
Reşit Karahasan, Sorumluluk ve Tazminat
Hukuku, Ankara, Sevinç Matbaası, 1981, s. 281–285.
[12] Antalya, s. 284.
[13] Oğuzman, Öz, s. 45; Tunçomağ, s. 451;, s. 33; Eren, İlliyet Bağı Teorisi, s. 52; Tandoğan,
Mes’uliyet Hukuku, s. 77. Yeşim M Atamer, Haksız Fiillerden
Doğan Sorumluluğun Sınırlandırılması, İstanbul, Beta Yayınevi, 1996
[14] Yargıtay 4. HD. 02.11.1993 T. 7276 E. 12397 K. (www.sinerjimevzuat.com.tr.
E.T.: 05.05.2021)
[15] YHGK. 06.03.1987 T. 985/4-854 E. 140 K. Aktaran: Mustafa Reşit Karahasan, Sorumluluk
Hukuku, İstanbul, Beta Yayınları, 1995, s. 420.
[16] Eren, Genel Hükümler, s. 568;
Atamer, s. 53 vd.
[17] Tandoğan, Mes’uliyet Hukuku,
s. 78; Eren, Genel Hükümler, s.
568; Eren, İlliyet Bağı Teorisi,
s. 93; Oğuzman, Öz, s. 46.: Örneğin bir evin penceresinin kırılmasına sebep olan kişi bu
pencere kırıldıktan sonra içeri giren suların verdiği zarardan veya pencereden
giren hırsızın verdiği zarardan sorumludur.
[18] Tandoğan, Mes'uliyet Hukuku, s. 78.
[19] Eren, İlliyet Bağı Teorisi,
s. 93.
[20] Atamer, s. 55; Oğuzman, Öz, s. 46.
[21] YHGK 24.06.1964 T 508/D-4 E. 481
K. Aktaran: Karahasan,
s. 281–285.
[22] Eren, Genel Hükümler, s.
580.
[23] Eren, Genel Hükümler, s. 580: “A, B’ye gitmek istediği bir yerin yolunu soruyor B de şaka
olarak yanlış yol gösteriyor. A bu yoldan giderken bir otomobilin çarpması sonucu
ölüyor. Bu olayda mantıki illiyet olarak A davranışı neticesinde B’nin zarar
uğradığı sabitken hayatın genel tecrübeleri doğrultusunda ‘yanlış yol gösterme’
ile ‘ölüm’ arasında uygun illiyet bağı yoktur”
[24] Tandoğan, Mes’uliyet Hukuku,
s. 80.
[25] BGE 86 IV 153/156 Aktaran: Günhan
Koşar, “Haksız Fiil Sorumluluğunda Kusur ve Etkisi”, Hacettepe Üniversitesi
Sosyal Bilimler Enstitüsü, Doktora Tezi, 2019, s. 123.
[26] Eren, Genel Hükümler, s.
581.
[27] Eren, İlliyet Bağı Teorisi,
s. 174 vd; Sulhi Tekinay/Sermet Akman/Haluk Burcuoğlu/Atilla Altop., Tekinay Borçlar Hukuku Genel Hükümler,
7. baskı, İstanbul, Filiz kitabevi, 1993, s. 568.
[28] Tandoğan, Mes’uliyet Hukuku,
s. 80.
[29] Eren, İlliyet Bağı Teorisi,
s. 175.
[30] Tekinay/Akman/Burcuoğlu/Altop., s. 1003.
[31] BGE 90
IV. 265 JdT 1965 I 435 Aktaran: Mustafa Kılıçoğlu, Tazminat Hukuku,
6. Baskı, Ankara, Bilge Yayınevi, 2016, s. 79.
[32] Kılıçoğlu, s. 80.
[33] Tunçomağ, s. 818.
[34] Kılıçoğlu, s. 82.: Deprem yasaların aradığı ölçeğin üstünde bir
oranda gerçekleşmelidir.
[35] BGE: 51/1925 II 190 (196) –JdT 1925 I 598: Savaş sırasında trenle
Romanya’ya gönderilen malların kaybolmasını Federal Mahkeme mücbir sebep olarak
kabul etmiştir. Aktaran: Henri Deschenaux, Pierre Tercier, Sorumluluk
hukuku, Ankara, Kadıoğlu Matbaası, 1983, s. 36.
[36] Tekinay/Akman/Burcuoğlu/Altop., s. 1004.: Ancak isyan ve ihtilallerin sık sık olduğu ülkelerde sayılan
haller mücbir sebep sayılmaz.
[37] BGE: 38/1912 I 94 (100) – JdT 1913 I 546: Ancak bir işletme
özgü olan grev mücbir sebep olarak kabul edilmez. Federal Mahkeme bir yapının
süresinde teslimini engelleyen işçi grevini mücbir sebep olarak kabul
etmemiştir. Aktaran: Deschenaux, Tercier, s. 36.
[38] Kılıçoğlu, s. 81.
[39] Tekinay/Akman/Burcuoğlu/Altop.,
s. 539.
[40] Eren, İlliyet Bağı Teorisi,
s. 178.
[41] Haluk Tandoğan, Kusura Dayanmayan
Sözleşme Dışı Sorumluluk, Ankara, Turhan Kitabevi, 1981, s. 247.
[42] BGE 57 II 508, 501. Aktaran: Eren, Genel
Hükümler, s. 584.
[43] Eren, İlliyet Bağı Teorisi,
s. 179.
[44] Eren, İlliyet Bağı Teorisi., s. 181.
[45] Yargıtay 4. HD. 1980/14082 E.
1981/217 K. 16.01.1981 tarihli kararında: “Mücbir sebep teşkil eden olayın
sonuçları asla önlenemez; diğer bir ifade ile bütün tedbirlere, sahip olunan
her türlü imkan ve araca rağmen eğer bir olayın sonuçlarının önlenmesi mümkün
değil ise, o olay bir mücbir sebep teşkil eder. Burada mutlak veya objektif bir
karşı konulmazlık (kaçınılmazlık) söz konusudur. Kaçınılmazlığın mutlaklığından
amaç, E.'in de belirttiği gibi, teknik ve bilimin o andaki verilerine göre,
mevcut her türlü tedbir alınsa her türlü özen gösterilse bile, ihlalin ve
dolayısiyle zararlı sonucun hiç kimse tarafından önlenememesidir”; Bkz BGE 37
II 99, 107: mücbir sebep defi her halde tabii olayın zarar verici sonuçlarını
önlemenin ancak mutlak olarak imkansız olması halinde kabul edilebilir.
İşletmeci, kazanın vuku bulduğu andaki teknik bilgilere göre kazayı önlemeye
mahsus özen tedbirleri almayı ihmal ettiği zaman, sorumlu olacaktır” denilmiştir.
(www.sinerjimevzuat.com.tr. E.T: 05.05.2021)
[46] Eren, İlliyet Bağı Teorisi,
s. 184.
[47] Tandoğan, Mes’uliyet Hukuku,
s. 80.
[48] Eren, İlliyet Bağı Teorisi,
s. 187.
[49] Hüseyin Hatemi, Emre Gökyayla, Borçlar
Hukuku Genel Hükümler, 4. Baskı, İstanbul, Vedat Kitapçılık, 2017, s. 139.
[50] Eren, Genel Hükümler, s.
589.
[51] BGE: 85/1959
II 516 – JdT 1960 I 442. Aktaran:  Deschenaux, Tercier, s. 36.
[52] BGE: 61/1935 II 135(137) – JdT 1935 I 426 – SJ
1935 447. Aktaran: Deschenaux, Tercier, s. 36.
[53] Eren, İlliyet Bağı Teorisi,
s. 188.
[54] Deschenaux, Tercier, s. 36.
[55] Eren, İlliyet Bağı Teorisi,
s. 204.
[56] Eren, İlliyet Bağı Teorisi, s. 202.
[57] Tekinay /Akman/Burcuoğlu/Altop., s. 568.
[58] Eren, İlliyet Bağı Teorisi,
s. 203.
Copyright © 2021 Demir & Kader Hukuk Bürosu. Tüm hakları saklıdır. Powered By Erhan Kaya